Türkler ile Rumların onca yıl beraber yaşadığı adalarda filmlere, kitaplara konu olan hikayeleri bire bir yaşayanlardan dinlemek gerek. Hiç kayıt altına alınmamış, ancak akraba buluşmalarında yüksek sesle, heyecanla dile getirilen yaşanmışlıklar yakın tarihimize ışık tutması açısından oldukça önemli.
Hemen yanı başımızdaki Ege adalarında her iki toplumun geçmişini, deneyimlerini, kültürünü ve resmi tarih dışındaki her türlü detayı yakalayabileceğimiz o anları dönemin tanıkları olan canlı tarihçilerden dinlemek, not etmek gerekiyor…
91.yaşını geride bırakan Ahmet Hüsamoğlu 1912 yılında İtalyan, 1945 yılında ise Alman işgaline uğrayan İstanköy’ ün 1947 yılında İngilizler tarafından Yunanistan’a verilmesi sürecini dün gibi hatırlıyor. Yunanların adaya geldiği yıl olan 1947’de bir tekne ile Bodrum’a firar eden, kısa süreli İzmir deneyiminin ardından Çeşme’ye yerleşen Hüsamoğlu Alman işgali ve firar öyküsünü tüm heyecanı ile anlatıyor…
***
Yıl:1945 (2.Dünya Savaşı sırasında Almanlar İstanköy’ü (Kos) işgal ederler)
“Almanlar geldi adaya… Asker çıkarma yapmış üstten uçaklar, aşağıdan asker yürüyor. Göle yakın yerde oturuyoruz o zamanlar. İşgal sırasında bağa gittik. Üç gün üç gece bağda kaldık. Uçaklarla asker karşısına ne çıkarsa vura vura ilerliyor.
Evimize kadar ulaştılar… Eve ulaştıkları sırada ateşkes emri verilmiş.
Evde ablamların çeyizlerini, düzenlerini almış bahçede balkabaklarının üstüne serip yatmış askerler.
Biz sabah ezanında sığınağa girdik, aç susuz halde. Bir toprak gelse üstümüze hazır mezar olacak. Çıkayım diye direniyorum babam ayağımdan tutuyor. Hepimiz aynı yerde ölelim diyor babam öleceksek…
Sabahtan akşama kadar en az 20 bomba sesi işitiyoruz. Dayanamadım bağın kenarındaki yola kadar yürüdüm. Dut ağacının dibinde insan kalabalığı var. Alman askerlerini farkedince titreye tireye selam verdim kendimi tanıttım.
Bir yandan beni öldürseler ablalarım, babamlar beni bekleyecek onu düşünüyorum. Selamımı aldılar. Türk müsün dedi bir Alman askeri Türkçe. Türk’üm dedim. Biz Almanız. Memleketi işgal ettik dedi. İlk işgal gecesi. Şehrin yarısını işgal etmişler…
Sığınaklarda ne kadar tanıdığınız varsa haber edin, bir yere toplanın dedi. Bamyalığa top kurarak şehri döveceğiz saat 9’dan itibaren. Siz burada durursanız hiçbir şey olmaz. 3’te eski yerlerinize dönebilirsiniz diye uyardı.
İşgal sırasında sandığa binebilen Rodos’a, Bodrum’a kaçıyor.
Babamlara anlattım hemen. Almanlar rahat yürüyebilmek için bomba ata ata ilerleyecek. Sabaha kadar sığınakta kalın sonra yerinize çıkabilirsiniz dediler dedim. 65 kişiye yakın damda oturduk beklemeye koyulduk. Gaflet anıma geldi uykuya daldım. Saat 9’da bombalar patlamaya başladı. İngiliz ve İtalyanları korkutmaya geldi Almanlar…
Sabah oldu biz yine kalktık. Bizi öldürecekler mi, yakacaklar mı, kurşuna mı dizecekler belli değil… Büyüklerimiz türlü türlü konuşuyor. Sığınaktayken son silah seslerini duyduk. Harp bitti ilanı yapıldı. Ada teslim oldu. Memlekette harp bitti.
Ondan sonra alman yerleşti adaya iki yıla yakın adada kaldı.
Alman gelince tüm düzenimiz bozuldu. Ekinlerimize saldırdılar. Para yok pul yok tüm birikimimizi aldılar. Kumandanla asker geldi üç kamyon ekini sardı… Babam ağladı sızladı. Tüm ekinlerimiz gitti. Asker saman az dedi. Bir kolum sakat askıda tek elimle samanları doldurdum.
Üç çuvalı ayırdılar bize. Yoksa öleceğiz açlıktan.
O zamanlar inekleri ben sağıyorum. Her gün 200 kiloya yakın süt çıkıyor. Babam eşekle sütleri dağıtıyor şehre. Şehir köyden 6 kilometre uzaklıkta. Hesaplaşmasını da haftadan haftaya yapıyor.
Bir gece döndüm eve hafif sarhoşum. Babam sakladığımız üç çuvalın yerini değiştir dedi, kafasına takılmış. Bir yandan da tüm köyü biz beslerdik herkes şimdi nasıl besleneceksiniz diye soruyor…
Alman askeri kontrole gelir
Değiştirmedim çuvalların yerini. Sabah yine inekleri sağdım, güğümleri doldurdum babam eşekle şehre gidecek dağıtmaya sütü. Baktım silahlı bir asker geldi.
Hüsamoğlu Ali komutan evi arayacak dedi Almanca.
Evi incelemeye başladı. Saklı bir şey varsa hapse gideceksiniz (kastello kastello) diyor. Depoya bakıyor boş. Babamın çuvalları sakladığı yerde çuvalın ucundan saman görünüyor. Dirgeni dayadım ucuna otları aldım. İki üç defa sordu bir şeyler var mı diye. Dirgenin sapıyla çuvalları yoklamaya başladı. Yoklaya yoklaya çuvalları çıkardı. Kastelloya gideceksin dedi. Babam görünce başladı ağlamaya. Demedim mi ben sana üç kamyon götürdüler bunları da götürecekler aç kalacağız dedi.
Askerlerin hepsi aç tabi hiç kimse düşünmez bizi. Hadi kastelloya diyerek çuvalları çıkardı komutana götürecek. 30 frank para var cebimde bir öküz parası. Parayı sen al, kuzuyu da al, yumurta sepetini de al. Biz bunu yiyelim dedik. Yok hapse gireceksin diyor başka bir şey demiyor. O sırada elini cebine soktu bir kağıt çıkardı Ali Hüsamoğlu, Ali Hüsamoğlu, Ali Hüsamoğlu diye okuyor.
Kumandanla çuvalları buradan yükleyen asker olduğunu anladım. Kağıdı çıkarınca hırsızlığa geldiğini hissettim. Kağıdı çıkarmasaydı bilmezdim. Kumandanlaçuvalları taşıyan asker bu.
O zaman bir kilo mısır bir Osmanlı Lirası, bir kilo yulaf bir Osmanlı Lirası, on kilo buğday bir Osmanlı Lirası. 330 kilo buğday var satıp parayı cebine koyacak.
O an babama döndüm sakın karışmayın diyerek sen mi gircen hapse ben mi dedim. Sen dedi. Daldım askerin boğazına. Elindeki silahı aldım. Babam ağlamaya başladı idama götürceksin bizi diye. Baba ağlama sus, ben kağıdı görmesem almazdım silahı. Git atı getir komutana gideceğiz, bu buraya hırsızlığa geldi diye.
İşte o an asker titremeye başladı. Babama yalvarmaya başladı silahımı verin gideyim, silahımı verin gideyim diyor. Thomsen silah elimde asker babamın ayağına kapanmış durumda. Açız daha ötesi yok. O zaman 96 kiloyum. 7 yaşında tarlada buldum kendimi. 200 kiloluk domatesi tek başıma kaldırırdım. Öle bir güç var, hiç acımadım kendime…
Yarım saat kadar konuştuk. Silahı vericem arkana bakmayacaksın. Arkana bakmadan gideceksin. Bir tane daha silah ver elimde. Arkana baktığın an öldürürüm seni dedim. Zaten komutana götürsek idam ederlerdi hırsızlıktan. Komutan koymuştu üç çuval.
Babam ha keratanın oğlu dedi.
Rusya’da Alman hüsranı
Rusya’ya girdi bunlar. Kalan ekinleri yedik biz. Rusya’da motorlar çalışmayınca esir düştüler. İngilizler harbi kazandı. 12 adayı Yunan’a teslim etmeye karar vermiş İngilizler. Biz bilmiyoruz. Vapurlar geliyor. Yunanlar Yunan geliyor diyor, Türkler Türk geliyor diyor. Yunanların elinde Yunan bayrakları bizlerin elinde Türk bayrakları ikiye ayrıldık bekliyoruz…
Gele gele siyah vapurlar geldi ardından istavroz. Şimdi öldük işte dedik. Gâvur kızlar oyunlar, danslar biz kaldık öyle öksüz gibi.
Sabri amca vardı Germe’de çok yaşlı. Şöyle yapıcaz, böyle yapıcaz derdi. Kaldı her şey. Ben ata bindim gittim bağa millet takır takır silah atıyor. Yunan Hükümeti geldi. 5-10 gün geçti olaylar çıkmaya başladı. 25 sene oturdum İtalyan zamanında hiç olay olmazdı.
Herkes mahkemeye düştü. Rumlarla Rumlar birbirine girdi. Bahçeme domuz girdi, tavuğu tarlamı deşti diye birbirlerini şikayet edip durdular.
Askerlik zamanım da geldi. Babama ben çalıştım İtalyan yedi, ben çalıştım Alman yedi. 100 danamız, 3 kamyon ekinimiz gitti. Paramız yok. Yunanı beslemem, askerlik de yapmam gideceğim dedim. 2 atım var, işim var rahatım aslında.
Mektup geldi ya çarşamba ya perşembe seni alacağız diye.
Bodrum’a firar zamanı
Deniz kenarında beklemeye başladık üç arkadaş. Gelen motorlara bakıyoruz. Durmuş Yaşar’ın amcası vardı İtalyan polisiydi adada. O da vardı bizle geçmek için bekleyen. Kızının çeyizlerini yüklemiş tekneye. Tekne suyun içine gömüldü gömülecek. Ayağımda çizmeler var sıyırdım suya girdim. Kumdan çıkardık tekneyi. İte kaka hareket ettirdik. 14 kişi bindik ada boğazına yaklaştık Bodrum’da.
Bodrum’a inince Haydar’ın karısı ateşin içinde çay demledi. Çayı içtik üç kişi geride kalanlara bekleyin diyerek yürümeye başladık. Denizde çakmak taşına basmışım ayaklarım zonkluyor o halde Bodrum’a doğru yürümeye başladık. Bodrum’da teslim olduk. 14 kişiyiz dedik yerlerini söyledik.
Sabah enişteme telefon ettim. Biz Bodrum’a geldik diye. Oradan kalktık Piçhane’ye (Şimdiki Etnoğrafya Müzesi) geldik İzmir’e… Bir hafta kadar kaldık kayıt olduk. Çeşme’ye ablamın evine gittim İzmir’den…”
Yüzyüze görüşme ve ses kaydı 25 Ağustos 2012’de Ahmet Hüsamoğlu ile Çeşme’de gerçekleştirilmiştir…
A.Buğra TOKMAKOĞLU
abtokmakoglu@gmail.com